13 Aralık 2009 Pazar

Futuristik korku filmi : Şehir Hatları 2015




(O kadar da futuristik değil!:)


Genç kadın her sabah olduğu gibi o sabah da işyerine- Levent Plazalar Diyarı’na doğru yol almak için evden çıkar. Aslında evden çalışmak artık her birey için mümkün, ve hatta işyerine gitmek acayiplik sayılmaktayken, kızımız nostaljik bir banka müdiresi edasında sabah 9- akşam 6 işinde fiziksel olarak bulunmayı pek sevmektedir. Ne de olsa evinden çıkmayanlar yüzünden bir zamanların majör problemi olan trafik, artık dişleri dökülmüş eski bir meyhaneci kıvamında herhalde bir yerlerde demleniyordur...Eyy trafik kelimesinin , trafik sıkışıklığı manasına geldiği o günler..
Hey be hey..
Zaman ne çabuk değişiyor..
Herşey sanaldır artık.
Her-şey!
Artık siz anladınız herşey ne demek ...
(Burada hatun kişiyi ayfonumsu bir aygıtı koluna yapışmış haldeyken görürüz. Bugün yapacağı işlerin listesi gözümüzün önüne gelir. )
-Mutfak robotunu organik yumurta yumurtlaması için ayarla!
-WC robotunu aylık tahlilleri depolaması için programladın mı? Bak unutma ha!
-Vidi zidi robotu. ON vaziyette.

Bir tek Suadiye- Kadıköy mesafesini 10 dakikada katetmek üzere programlanmış mitrobüsler kadının hoşuna gitmektedir. Öyle sevimli dizayn edilmiş robota can kurbandır hem. Minik, mavi ve kuş biçimli bu arabalar hem radyo barındırmaktadır, hem de çok kibardırlar.

“Hoşgeldiniz güzel bayan. Seferimiz 10 dakika sürecektir.
S-uad-iye – Kad-ı-Kkööyg arasında devam ediyoruz.
İyi seyahatler.”
Telaffuzunu, banka telefonlarındaki sesi bir yükselip , bir alçalan otomatik kadının sesine benzettiği için, imkanı olsa yüz kere S-uad-iye – Kad-ı-Kkööyg dedirtecektir mitrobüse.
Bir yandan da küçümseyerek;
“Suadiye ve Kadıköy’ü doğru düzgün telaffuz edemeyen yapay zekanın ben içine edeyim.”

“Kad-ı-Kkööyg’e vardık. İyi günler dilerim”

“Hadi hadi, çok konuştun bakalım sen. Kasparovla yarışan Deep Blue dedeniz görse sıkı bir azarlardı sizi herhalde. “Bunca hızlı alete bu zeka, yaraşmadı azizim , yaraşmadı” diye.”

“Hayırlı işleeeer” dese anlayacak midir mitrobüs?
Ama o yine de der muzipçe onun anlayacağı dilde: “Hayırg-lıı İşşhlerr!”

Sonra gülümseyerek iniverir Kadıköy’de. Gülümsemesinin donacağını sanki biliyormuşcasına yüzünde.
Denizlerin yüzüldüğü zamanları anımsar denizin kenarına geldiğinde. “Şu vapur yanaşırken kimi sokak çocukları çılgınca iskeleden atlar, yüzerlerdi yazın” der kendi kendine..”Ne özenirdim onlara. Denizanası , menizanası, herhalde vücudumuzu asit kıvamında değiştirecek olan şu anki denizden daha az tehlikeliydi o varlıklar. Çarpsa ne olacak sanki seni, azıcık cızlıyorsun 1 gün o kadar. “
“İnsan da denizanası çarpmasını özler mi yahu?” diyerek mazoşist duygularının çoğalıyor olmasından kuşku duyarak, insansız gazete bayinden o gün piyasaya çıkan mizah dergisini indirir ayfonumsu aygıtına.
Eskiden der “Yarım saat böyle kah denize bakarak, kah dergi okuyarak, kah vatandaşın sabah mahmurluğunu izleyerek kendimce eğlenirdim. Şimdi 10 dakikada Beşiktaş’ta olmak, adeta ızdırap oldu.”
Fak-bil’ini – FutureAkbil – vapur iskelesine okutarak atlar her 5 dakikada kalkan vapurlardan birine.
Vapurun adı ne acep ? - Her taraftaki plazma ekranlarda yazar:

“Barbaros Hayrettin Galaktik’e hoşgeldiniz. Sizi emin ellerde Beşiktaş’a ulaştırmak için varız.”

Mitrobüslerin zekasından daha ileri zekaya olan şehir hatları vapurları, konuşmaya başladı mı daha bir otoriter, daha bir bürokratik ve bir o kadar da diplomatik havaların esintisini yaşatırlar etrafta.
“Sanki insanın DNA’sını klonluyorsunuz be, ne havalıymışsınız arkadaşş!”

Ama işte o an denizle bir olmaya bayılan, biraz daha yüzmek, 1 saat daha fazla yelken yapmak, azcık daha rüzgar bitmeden surf yapabilmek icin içten içe özlemle yırtınan bünyelerin eziyet vakti gelmiştir.
Sadece denize karşı sigara tellendirmek isteyip de yanına adi vapur çayı içme özlemini bastıran bünyelerin de hüzün zamanidir şimdi.
Martılar da herhalde üzülüyorlardır. Genetiklerine yerleşmişti simit yakalamaya çalışmak. Türk martısı asildir, simidi kaptıktan sonra uçmaya devam ederdi hem. Belki de eğlencesine uçuyordu hayvan. Neyse ne..
“Martının eğlencesini niye aldınız ulan elinden ?”
Otomatik kapı kapanır.
Sigara içtiği zamanlardan hatrında kalan geminin kıç balkonuna doğru insan yarışından eseeeer yoktur şimdiiiğ.

“Barbaros Hayrettin Galaktik’e hoşgeldiniz. Sizi emin ellerde Beşiktaş’a ulaştırmak için varız.”

“Vapurumuzda sigara içilmez! ”

Bir hastane odası kıvamında bembeyaz aydınlanmış vapurun içinde genetiği değiştirilmiş domatesler gibi oturan insancıklar, kayıtsızca dinliyorlar mıdır bu söylenenleri , yoksa dinliyormuş gibi mi yapmaktadırlar ?
Duyurular devam etmektedir:

“Vapurumuzda can güvenliği had safhadadır.”
“Hanııım, halatlara basmayın, şöyle varilin yan tarafına durun ha!”

“Karbonatsız çaylarımızı ve genetiği değiştirilmiş açmalarımızı büfemizde bulabilirsiniz.”
“Eveet, çay isteyenn, portakal suyu, çay, ayran, eveeet”

“Çayınızın şekerini karıştırırken lütfen şıngırdatmayınız”
“Şıngır şıngır şıngır şıngır”

“Huzur ve barış içerisinde yolculuğumuz sonra ermiş bulunmaktadır. Değil İskele verilmeden kapılara yaklaşmayı , yerinizden kalkma olasılığını silin kafanızdan lütfen”
“Aayy ilerler misiniz beyefendi , üst katlardan abanıyorlar..”

Yakın zaman tarihçisi edasında kronolojik olarak bir geri bir ileri ilerleyen zihin daha işe gitmeden yormuştur kadını. Ama sırıtıyordur bir yandan da. Çünkü bu eziyetten sonra nereye gideceğini biliyordur:
Vapurdan inip , doğruca Beşiktaş çarşısına dalar koşa koşa, izbe bir yer gibi görünen bir dükkana giriverir.
İçeri girdi mi kendine gelir.
Has be has börek kokusu, ve kulağı delen çay kaşığı çay bardağı şıngırtıları.
Yer, içer mutlulukla ve

Denizine sahip çıkamamış Levent’in , o kadar plaza ile mutlu olup olmadığını bilmeden işine doğru yola çıkar...



PS:Geçtiğimiz hafta Will Smith’in rol aldığı I-Robot filminde çook ileriki zamanlarda robotlarin insanlığın kötülüğü adına programlanmış olabileceği gerçeğiyle yüzleştim de... İçten içe tırsmışım besbelli.
Bu yabanlığımın bir sebebi de Kadıköy Beşiktaş vapurundaki otomatik kapılar oldu. Bunca zamandır atikleşme deneyimlerimin ilklerini vapurda sıra beklememek icin sürme iskele vermeden atlama olarak yaşadığım için, otomatik kapılar ruhumda alerji yaptı resmen.
Geçen gün işyerinde ya otomatik kapılar açılıp kapanıyor beni sinir ediyor derken buldum kendimi. Kapı bu kardeşim, görevi açılıp kapanmak. Normal kapı olsa bu sefer de gıcır gıcır ediyor diyecektim.
Sorunun teknolojide mi bende mi olduğunu anlayamadan yazıyı yazıverdim.
Kararını siz verirsiniz..
:D

12 Aralık 2009 Cumartesi

Find me on Polyvore

Vampir & Vampire



Aklımın Ermediği Şeyler yazı dizisi (No: Roma rakamiyla 2)


...Anlayamıyorum
Dirinin (saz sesi)
Anlayamığyorummmmmmm
Dirirlrilrir (uzunca saz sesi)

Vampirlerin kurbanlarını boyunlarından ısırmadan önce kafalarını 135 derece geri atmalarının sebebini anlayamıyorumm.

..Anlaya – mıyorumm – (Yumuşak bir kadın sesi)

Eğer bize kesici dişlerini göstermekse amaçları, işte o zaman bak tamam! Ama ya ben refleksleri kuvvetli bir atari oyuncusu isem. O vampir arkadaş HKKKIIIIIIHHH diye dişleri çıkarıp kafayı geri atana kadar ben onun çenesine bir yumruk yapıştırmam mı? Yapıştırırım.

Adukett!

Ben sonra napayım artistiği gitmiş o vampiri..
Vampir dediğin atiktir. Yüzü bebetodur. Ne bileyim traş olurken orasını burasını jiletle kestirtmez, sinekkaydıdır.


Hemm zateeen;
Şuncacık dünyada;
Mantıyı sarımsaklı yoğurtla yiyemedikten sonraaa ben o vampirlerin yüzyıllarca yaşamasını da anlayamıyorum..

Ona da yaşamak denir mi be doktor?

Yaşamak dediğin güneşin altında vücuda havuç yağını yedirip , sere serpe uzanıp kumsallarda amaçsızca uyumak ise, vampiradam bunu da yapamiyor...

Evet amele yanığı olma olasılığı sıfır ama hep Prens Charles beyazlığında kalması da hoş değil ki. Arada bir solaryuma girmeli, bizi gündem değiştirmek isteyen şarkıcılar gibi değişen imajınla şaşırtmalısın ey Vampir!

Yoksa biz senden keyif almaz, mevzuyu değiştiririz.

Anlaaaaayamiyorummmmm – (Koro şeklinde, inceden ..)

Evet yakışıklıdır, güzeldir hoştur ama öğle sıcağında terleyip , üzerine haşırt diye karpuz kesip onu peynirle taçlandırıp da yemenin tadını alamaz o vampir.. Ne anladim ben_?




Hayır bir faydanızı da göremiyoruz.
Ne yapıyorsunuz?
Yakını görmez bir yaşlıya gazete okumuşluğunuz yok.
Bir hayır aktivitesini geçtim, normal iş tuttuğunuz yok.
Bakkal çakkal değilsiniz, olsanız olsanız Taksim’de tekel bayiliği yaparsınız, el altından insan kanı döndürürsünüz piyasada..Ama duur, o kadar zekisiniz de bunu benden önce düşünmediniz mi? Kesin düşünmüşsünüzdür.
Kazık yemek deyimini duydunuz da ondan mı kaçıyorsunuz Türkler’den yoksa?
O bildiğiniz kazık değil , yanlış anlaşılma olmasın.
Hayali kazık.
:)



Yalnız haberiniz olsun kontak atmak üzere bende.

Batman yetiyordu, onun üzerine çok kafa yoruyordum. Ama siz , siz bambaşka bir ulus, bambaşka bir folklor, bambaşka bir dünyasınız be kardeşim.

Gerçekten,
Anlatın adam gibi kendinizi bir arkadaş. Nerden türediniz en başta?

AnlayamıyoooRRUUmmm (Bir opera gibi)

:D