17 Ocak 2010 Pazar

İşin iş be Steve Jobs!




Turk milleti esantiyonu sever, Ben Turk'um..Ben de esantiyonu severim:) (sosyal cikarim!)
Hele esantiyonlu dergi gordum mu kalbim daha da hizli atmaya baslar..(duygusal ve metotsuz sosyal cikarim!)

Aralik ayinda Infomag dergisini, hediye ettigi Steve Jobs kitabıyla beraber kapiverdim.. .Kapaginda Steve Jobs kafasinda Apple logosunun yenmis elmasi yer alir bir vaziyette siyah beyaz fotosuyla yer alıyor. Sanirsiniz yer cekimini bulmus...Haydi bu kapak tasarimina bir itirazim yok , ama kitabi okudukca tum tanrisallastirmalarim birer birer yikiliyor..

Her gece basucuma koydugum kitabi alirken acaba bugun Steve Jobs'un hangi gercekleriyle yuzlesecegim diyorum..Millet ask-i memnunun 12976. bolumunu izlerken ben Amerikan yapimi bir pembe dizi izliyorum adeta..Okudukca dizi izlerken kotu karakterlere bagiran teyzeler gibi "Ayyy kahrolasica Steve, cenen kirilsaydi da Steve Wozniak'a oyle seyler diyemeseydinnn ayy" diye bagiriyorum. ..Steve Wozniak ayri bir deha, Steve Jobs ise catik kaslarina kurban oldugumunun bas oyuncusu... Bir de bahcivan var, cok yakisikli!
Pardon o Desperate Houseviwes'daydi. . Cok pardon! :)

Ne diyorduk?
Steve Jobs..
Adam bildigin cingene, adam zamaninda kokusmus gibi gunlerce yikanmamis, adam israr budalasi..
Ama IT sektorunu gelistirenlerden. . Cunku onunla buyuyenlerden. .
Mac'i yapmis..Iphone u bulmus.. Bulmus da nasi bulmus..
Fakat Ilk defa babalar gibi egrisi dogrusuyla bir CEO, CTO, iste ne CKIm se :) - yuksek tepelerden birinin insani yasam oykusunu okuyorum. Insani dikkat ! tanrisallastirilmis degil..
Office Box hasilatsiz, sempati ile yampirilestirilmemis...

Derken bu bana gaz verecegine,
IT, Finance, .. vb sektorlerdeki tum tanrisallastirmalar in isyankari oluyorum..
Ee ne yani?
Domestos beyazi yakalilarla dolu olan Koskoca finans sirketleri batiyorlar. Ne oldu hayatini ona baglayanlara?
Gercekten..mesela;
Koskoca Berlin duvari yikiliyor da Duvar caddesi (Wall street) mi yikilmayacak misal?
Daha dun degil miydi testesteron yuklu Duvar Caddesinin kadin kostebegi Danielle Chiesi'nin en buyuk vurgunlardan birine imza atmis olması?...

Koskoca bir organizma toplulugu iste bu da... Kirilgan, degisken ve ölümlü..
Her insan gibi...
Her insanin olusturdugu marka gibi...
Sanki gozumde markalasmanin sonu geliyor..Abartmalarin sonu geliyor...

Insanoglunun kendi yarattiklarinin kolesi olmasına tanik oluyorum..
Manasiz geliyor..

Ama bana manasız gelirken, onu gerceklestirene manasiz gelmiyor.. Sivrisinegi kucumseyip , sivrisinek gibi tasarlanmamis ve 3. kattan atlasa muhtemelen sakat kalacak olan bir adam, dunyaya kafa tutuyor, o an kendini ölümsüz hissediyor..

Tam orda:
Bana esas gaz/ilham veren etmen belirginlesiyor koca bir toz bulutu edasında:

Sanirim ben adamin hirsina , askina ve bu hasletlerini adayacagi bir mecra bulmus olmasina tilt oluyorum. İnsana bu atesleme sistemini saglayacak olan amaca kurban oluyorum sonra da .
Ha elma, ha portakal...
Haa tabii hayatinin odagina portakallari koymus olan da var.. Playboy'un sahabi Hugh Heffner i da sevgiyle selamliyorum buradan..:)
Hayatinin ozune inip, "Hayatimi buna adadim - 1 dk. pisman olduysam serrrrefsiizin onde gideniyim..Hormonlu patates olayim ki dogru bu dedigim" diyenleri dusunuyorum. ..
Onlari feyz alıyorum....
Steve Jobs'a diyecek sozum kalmiyor..

Hey Steve "Sen de insansin ben de be adamim!"..
Degil mi?
Bak elma soydum gel televizyonda ask-i memnu basladi..
Gel valla gel kafan dagilir..

:)))
Naptım sonra peki?
Aldim bir Domestos ultra camasir suyu.
Doktum lekelenmis sanal hayallerimin ustune..
Ozumu beyazlatmayaaaaa,
Alttaki kaliteli oz hayallere ulasmak adina..



Varin siz de dokun lekenin ustune!
Kırın putlarinizi, abartmayın ooole!
:)

Gokten uc elma dustuu...Biri Steve'in basinaaaa, biri benim basimaaa, biri de ekraninizin tam ortasinaaa.. .

:)

13 Aralık 2009 Pazar

Futuristik korku filmi : Şehir Hatları 2015




(O kadar da futuristik değil!:)


Genç kadın her sabah olduğu gibi o sabah da işyerine- Levent Plazalar Diyarı’na doğru yol almak için evden çıkar. Aslında evden çalışmak artık her birey için mümkün, ve hatta işyerine gitmek acayiplik sayılmaktayken, kızımız nostaljik bir banka müdiresi edasında sabah 9- akşam 6 işinde fiziksel olarak bulunmayı pek sevmektedir. Ne de olsa evinden çıkmayanlar yüzünden bir zamanların majör problemi olan trafik, artık dişleri dökülmüş eski bir meyhaneci kıvamında herhalde bir yerlerde demleniyordur...Eyy trafik kelimesinin , trafik sıkışıklığı manasına geldiği o günler..
Hey be hey..
Zaman ne çabuk değişiyor..
Herşey sanaldır artık.
Her-şey!
Artık siz anladınız herşey ne demek ...
(Burada hatun kişiyi ayfonumsu bir aygıtı koluna yapışmış haldeyken görürüz. Bugün yapacağı işlerin listesi gözümüzün önüne gelir. )
-Mutfak robotunu organik yumurta yumurtlaması için ayarla!
-WC robotunu aylık tahlilleri depolaması için programladın mı? Bak unutma ha!
-Vidi zidi robotu. ON vaziyette.

Bir tek Suadiye- Kadıköy mesafesini 10 dakikada katetmek üzere programlanmış mitrobüsler kadının hoşuna gitmektedir. Öyle sevimli dizayn edilmiş robota can kurbandır hem. Minik, mavi ve kuş biçimli bu arabalar hem radyo barındırmaktadır, hem de çok kibardırlar.

“Hoşgeldiniz güzel bayan. Seferimiz 10 dakika sürecektir.
S-uad-iye – Kad-ı-Kkööyg arasında devam ediyoruz.
İyi seyahatler.”
Telaffuzunu, banka telefonlarındaki sesi bir yükselip , bir alçalan otomatik kadının sesine benzettiği için, imkanı olsa yüz kere S-uad-iye – Kad-ı-Kkööyg dedirtecektir mitrobüse.
Bir yandan da küçümseyerek;
“Suadiye ve Kadıköy’ü doğru düzgün telaffuz edemeyen yapay zekanın ben içine edeyim.”

“Kad-ı-Kkööyg’e vardık. İyi günler dilerim”

“Hadi hadi, çok konuştun bakalım sen. Kasparovla yarışan Deep Blue dedeniz görse sıkı bir azarlardı sizi herhalde. “Bunca hızlı alete bu zeka, yaraşmadı azizim , yaraşmadı” diye.”

“Hayırlı işleeeer” dese anlayacak midir mitrobüs?
Ama o yine de der muzipçe onun anlayacağı dilde: “Hayırg-lıı İşşhlerr!”

Sonra gülümseyerek iniverir Kadıköy’de. Gülümsemesinin donacağını sanki biliyormuşcasına yüzünde.
Denizlerin yüzüldüğü zamanları anımsar denizin kenarına geldiğinde. “Şu vapur yanaşırken kimi sokak çocukları çılgınca iskeleden atlar, yüzerlerdi yazın” der kendi kendine..”Ne özenirdim onlara. Denizanası , menizanası, herhalde vücudumuzu asit kıvamında değiştirecek olan şu anki denizden daha az tehlikeliydi o varlıklar. Çarpsa ne olacak sanki seni, azıcık cızlıyorsun 1 gün o kadar. “
“İnsan da denizanası çarpmasını özler mi yahu?” diyerek mazoşist duygularının çoğalıyor olmasından kuşku duyarak, insansız gazete bayinden o gün piyasaya çıkan mizah dergisini indirir ayfonumsu aygıtına.
Eskiden der “Yarım saat böyle kah denize bakarak, kah dergi okuyarak, kah vatandaşın sabah mahmurluğunu izleyerek kendimce eğlenirdim. Şimdi 10 dakikada Beşiktaş’ta olmak, adeta ızdırap oldu.”
Fak-bil’ini – FutureAkbil – vapur iskelesine okutarak atlar her 5 dakikada kalkan vapurlardan birine.
Vapurun adı ne acep ? - Her taraftaki plazma ekranlarda yazar:

“Barbaros Hayrettin Galaktik’e hoşgeldiniz. Sizi emin ellerde Beşiktaş’a ulaştırmak için varız.”

Mitrobüslerin zekasından daha ileri zekaya olan şehir hatları vapurları, konuşmaya başladı mı daha bir otoriter, daha bir bürokratik ve bir o kadar da diplomatik havaların esintisini yaşatırlar etrafta.
“Sanki insanın DNA’sını klonluyorsunuz be, ne havalıymışsınız arkadaşş!”

Ama işte o an denizle bir olmaya bayılan, biraz daha yüzmek, 1 saat daha fazla yelken yapmak, azcık daha rüzgar bitmeden surf yapabilmek icin içten içe özlemle yırtınan bünyelerin eziyet vakti gelmiştir.
Sadece denize karşı sigara tellendirmek isteyip de yanına adi vapur çayı içme özlemini bastıran bünyelerin de hüzün zamanidir şimdi.
Martılar da herhalde üzülüyorlardır. Genetiklerine yerleşmişti simit yakalamaya çalışmak. Türk martısı asildir, simidi kaptıktan sonra uçmaya devam ederdi hem. Belki de eğlencesine uçuyordu hayvan. Neyse ne..
“Martının eğlencesini niye aldınız ulan elinden ?”
Otomatik kapı kapanır.
Sigara içtiği zamanlardan hatrında kalan geminin kıç balkonuna doğru insan yarışından eseeeer yoktur şimdiiiğ.

“Barbaros Hayrettin Galaktik’e hoşgeldiniz. Sizi emin ellerde Beşiktaş’a ulaştırmak için varız.”

“Vapurumuzda sigara içilmez! ”

Bir hastane odası kıvamında bembeyaz aydınlanmış vapurun içinde genetiği değiştirilmiş domatesler gibi oturan insancıklar, kayıtsızca dinliyorlar mıdır bu söylenenleri , yoksa dinliyormuş gibi mi yapmaktadırlar ?
Duyurular devam etmektedir:

“Vapurumuzda can güvenliği had safhadadır.”
“Hanııım, halatlara basmayın, şöyle varilin yan tarafına durun ha!”

“Karbonatsız çaylarımızı ve genetiği değiştirilmiş açmalarımızı büfemizde bulabilirsiniz.”
“Eveet, çay isteyenn, portakal suyu, çay, ayran, eveeet”

“Çayınızın şekerini karıştırırken lütfen şıngırdatmayınız”
“Şıngır şıngır şıngır şıngır”

“Huzur ve barış içerisinde yolculuğumuz sonra ermiş bulunmaktadır. Değil İskele verilmeden kapılara yaklaşmayı , yerinizden kalkma olasılığını silin kafanızdan lütfen”
“Aayy ilerler misiniz beyefendi , üst katlardan abanıyorlar..”

Yakın zaman tarihçisi edasında kronolojik olarak bir geri bir ileri ilerleyen zihin daha işe gitmeden yormuştur kadını. Ama sırıtıyordur bir yandan da. Çünkü bu eziyetten sonra nereye gideceğini biliyordur:
Vapurdan inip , doğruca Beşiktaş çarşısına dalar koşa koşa, izbe bir yer gibi görünen bir dükkana giriverir.
İçeri girdi mi kendine gelir.
Has be has börek kokusu, ve kulağı delen çay kaşığı çay bardağı şıngırtıları.
Yer, içer mutlulukla ve

Denizine sahip çıkamamış Levent’in , o kadar plaza ile mutlu olup olmadığını bilmeden işine doğru yola çıkar...



PS:Geçtiğimiz hafta Will Smith’in rol aldığı I-Robot filminde çook ileriki zamanlarda robotlarin insanlığın kötülüğü adına programlanmış olabileceği gerçeğiyle yüzleştim de... İçten içe tırsmışım besbelli.
Bu yabanlığımın bir sebebi de Kadıköy Beşiktaş vapurundaki otomatik kapılar oldu. Bunca zamandır atikleşme deneyimlerimin ilklerini vapurda sıra beklememek icin sürme iskele vermeden atlama olarak yaşadığım için, otomatik kapılar ruhumda alerji yaptı resmen.
Geçen gün işyerinde ya otomatik kapılar açılıp kapanıyor beni sinir ediyor derken buldum kendimi. Kapı bu kardeşim, görevi açılıp kapanmak. Normal kapı olsa bu sefer de gıcır gıcır ediyor diyecektim.
Sorunun teknolojide mi bende mi olduğunu anlayamadan yazıyı yazıverdim.
Kararını siz verirsiniz..
:D

12 Aralık 2009 Cumartesi

Find me on Polyvore

Vampir & Vampire



Aklımın Ermediği Şeyler yazı dizisi (No: Roma rakamiyla 2)


...Anlayamıyorum
Dirinin (saz sesi)
Anlayamığyorummmmmmm
Dirirlrilrir (uzunca saz sesi)

Vampirlerin kurbanlarını boyunlarından ısırmadan önce kafalarını 135 derece geri atmalarının sebebini anlayamıyorumm.

..Anlaya – mıyorumm – (Yumuşak bir kadın sesi)

Eğer bize kesici dişlerini göstermekse amaçları, işte o zaman bak tamam! Ama ya ben refleksleri kuvvetli bir atari oyuncusu isem. O vampir arkadaş HKKKIIIIIIHHH diye dişleri çıkarıp kafayı geri atana kadar ben onun çenesine bir yumruk yapıştırmam mı? Yapıştırırım.

Adukett!

Ben sonra napayım artistiği gitmiş o vampiri..
Vampir dediğin atiktir. Yüzü bebetodur. Ne bileyim traş olurken orasını burasını jiletle kestirtmez, sinekkaydıdır.


Hemm zateeen;
Şuncacık dünyada;
Mantıyı sarımsaklı yoğurtla yiyemedikten sonraaa ben o vampirlerin yüzyıllarca yaşamasını da anlayamıyorum..

Ona da yaşamak denir mi be doktor?

Yaşamak dediğin güneşin altında vücuda havuç yağını yedirip , sere serpe uzanıp kumsallarda amaçsızca uyumak ise, vampiradam bunu da yapamiyor...

Evet amele yanığı olma olasılığı sıfır ama hep Prens Charles beyazlığında kalması da hoş değil ki. Arada bir solaryuma girmeli, bizi gündem değiştirmek isteyen şarkıcılar gibi değişen imajınla şaşırtmalısın ey Vampir!

Yoksa biz senden keyif almaz, mevzuyu değiştiririz.

Anlaaaaayamiyorummmmm – (Koro şeklinde, inceden ..)

Evet yakışıklıdır, güzeldir hoştur ama öğle sıcağında terleyip , üzerine haşırt diye karpuz kesip onu peynirle taçlandırıp da yemenin tadını alamaz o vampir.. Ne anladim ben_?




Hayır bir faydanızı da göremiyoruz.
Ne yapıyorsunuz?
Yakını görmez bir yaşlıya gazete okumuşluğunuz yok.
Bir hayır aktivitesini geçtim, normal iş tuttuğunuz yok.
Bakkal çakkal değilsiniz, olsanız olsanız Taksim’de tekel bayiliği yaparsınız, el altından insan kanı döndürürsünüz piyasada..Ama duur, o kadar zekisiniz de bunu benden önce düşünmediniz mi? Kesin düşünmüşsünüzdür.
Kazık yemek deyimini duydunuz da ondan mı kaçıyorsunuz Türkler’den yoksa?
O bildiğiniz kazık değil , yanlış anlaşılma olmasın.
Hayali kazık.
:)



Yalnız haberiniz olsun kontak atmak üzere bende.

Batman yetiyordu, onun üzerine çok kafa yoruyordum. Ama siz , siz bambaşka bir ulus, bambaşka bir folklor, bambaşka bir dünyasınız be kardeşim.

Gerçekten,
Anlatın adam gibi kendinizi bir arkadaş. Nerden türediniz en başta?

AnlayamıyoooRRUUmmm (Bir opera gibi)

:D



19 Kasım 2009 Perşembe

on



Ya bu online ilişki neden yürümüyor ya?



-pıt pıt pıt (Parmaklar masanın üzerine vurmaktadır.)

-Tik tak tik tak tik tak (Olası eski bir saat duvarda işini görmekte yani zamanı göstermektedir. Amma da gürültülüdür ?)

-Hadi bekliyorum yazsın artık. Msn’i away görünüyor ama daha demin facebookta profil fotosunu güncelledi. Yok bişiler var kesin!

Msn penceresine küçük bir ikoncan girilir:
-:D
-ŞŞT , naber?

-Yok cevap yok, ne halt yiyor acaba?
-Bu esnada oje sürülür, renk beğenilmeyerek asetona başvurulur, sonra aslında o renk gayet güzeldi denilerek tekrar aynı oje sürülür. Çıkarıldıktan sonra tekrar sürülen ojenin numarası ha 301’dir ha rakı beyazı. Umrumda mıdır? Yoooo..
-Kafa dağıtmak için Lise kitaplarını karıştırıyorum. Asurlular, Babiller, .. Vay be medeniyetler medeniyetler medeniyetler...
-Hay ben bu online mesajlaşmaya.. Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar!
-Uff kredi kartı borcum ya.
Ve beklenen an: -Mesaj gelir
-babe naber?
- [ (-*#&4958## ben senin babe’ine) 5 dk bekle bakalim. Ben seni ne kadar bekledim. ]
-aa selam ya naber? – (Umursama bir Japon adasidir. :)
-İyi nolsun napiosn?

-Napiim çıkıyorum şimdi evden. Senden naber canimm? "Belli Etmeme bir İtalyan hanfendisidir.)"

-Ooo nereye bu saatte?

-(Devreler atabilir kimi zaman)Ne o hesap mi soruyorsun?

-Eee Sen çok şımardın, bizi de saymıyorsun artık. Bu saatte ne yani?

- Dınnnnnnnn. Ruhun büyük gongu çalar. Ego büyür, büyür ve Çin’deki yeni yıl kutlamalarındaki dans eden insanlarla dolu olan rengarenk Ejderha gibi dansetmeye başlar.

-Ben en güzeliyim, efet,
Bu herif , evet, bu herif hayatının amacini Tuğçe’yi istemek olarak belirlemeli. Ben ki elimi sallasam ellisi. Yok yok ne ellisi yüz yahu.
Haydi kalk dansett.
Az önce yırtınır gibi mesaj bekleyen sen değilmişcesine danset.
Oh oh, en özgür benim. .
En istenesi.
İstemeliler beni.
Ben istenmezsem nasıl bilirim değerimi?
-TV’de çokça izlenmeyen manyak bir kanal açılır. Yakılır bir sigara. Kültablasının dolması umursanmaz. Aylardan hangisi olduğu, günlerden hangisinin kaçıncı saat diliminde olunduğunun da önemi yok. "Kıçım kurudu be bu sandalyede. "
-O kadar!

-Yak bütün fotoğrafları, bana ait bütün eşyaları
-Bir günaah gibi gizlediiim seniii.
Anlatacak bişi çıktı kızlara. Ya ben bu çocuu napicam ?
Seviyorsun kuşum.
Ya evet de..
msn penceresi eski bir yalı penceresi gibi içeriye doğru kapanır. Ruhum daralır ama denizi izlerim içimde en nihayetinde.
-Çıktım ben görüşürüz sonra.
-peki.bye.
evden mevden çıkılmaz.
Buzdolabına gidilir. Atıştırılacak bişiler aranır.
Hah!
çok çok çokonaat
çokonatın lezzeti bambaşkaa..

23 Nisan 2009 Perşembe

mini bir blackberry hikayesi


Karraaa Berry Hanginiizz? Çıksın hemen... Yoksa hepinizi teker teker kazığa oturturummm!

Mini bir kazık yeme hikayesi:
Şu fotoğrafa bir bakın!

Alelade birisinin blackberrysi gibi duruyorsa gelin kafama bir tane patlatın! Belli ki sanatsal bişeyler peşindeyiz di mi?...Benim bu blackberrynin sahibi...Benim ulen!


Öyle gri , sönük , pısık bir telefon olarak kullanmak istemedim onu, renk katmak istedim ona, coşku duymak istedim onunla belki de...

Bunu yapan Tuğçe Japonya'da olsaydi , telefonunu kişiselleştirebilmekteki bu usta kabiliyetiyle Osaka sokak arası aykırı teknolojik aygıt süsleme sanatlari dalında ödül bile kazanırdı... Ama burada, Türkiye'de işi zor... Şirket telefonu da bu şekilde kullanılır mıdan tutun, şuna bak şuna şunacıların dilinden bir türlü kurtulamadı. İlkokul çocuğu muamelesi gördü, yeni yetme kız oldu, sıfatları, yaftaları yedi de yedi...

Oysa teknoloji kişiselleşmek istiyor artık.Herkes gibi olmak istemiyorum. Yanan, sönen, renkli, değişen, ilginç, daha da ileri, hepsi, ya da hiçbirisi, çok acayip, teknotronik, diskotopumsu ...
Hepsini bir bünyede isteyebiliyoruz artık bir nefeste. Bunu ortada bağırarak istiyoruz, bizim için tasarlıyor/geliştiriyorlar...
Artık süsler misin, pullar mısın sana kalmış.. Keyif değil mi_? Ben süslerim... İstersem hıdrellezde ağaç niyetine ortaya koyup üstüne çaput bağlarım.. Var mı?
Noelde sanal yılbaşı ağacı gibi süslerim...



Dış gorunus yaninda elbette benim icin islevsellik de onemli! Bu konuda hep daha iyisini istiyorum. Soyle ki ; 444 lu numaralar ciktigi zaman cok sevinmistim. Daha kolay, akilda kaliyor.. İşlevsel..
Koy 444 yanina 4 adet harf, bünyene uygun.. Olsun sana markanin telefonu...
444 YENI
444 SUŞİ
444 KING

Ara gelsinler kapina...

Çok kolay
Sayılardan herbiri belli bir harfe denk geliyor...
K 5’te, I 4’te,N 6’da, G için yine 4



Blackberryciler,
Türkiye'ye toplantılara geldiginizde telefonuma dik dik bakacağınıza , 444 lü numaralari da düşünerek iş yapacaktınız ki benim ağzıma düşmeyecektiniz... Şimdi ben blackberryimin o müthiş tuş takımıylaaa, 444 KING'i buluşturup arayamıyorum. Hiçbir harfine hiçbir sayı denk gelmiyor... Sonunu getirdiniz 444 lerin ..Bana kazık attınız!

444 AYIP
444 DIMI
444 YAHU




Ne dinledim:

John Legend - I used to love you
Baby when I used to love youuu .

12 Nisan 2009 Pazar

Hayallerim, fallar ve ben...

“Ha ev kadınısın, ha kariyer cadısı..
Oturma popounun üstünde, parlatasin tüm fayansı
Sana o oğlan en alasından jest yapacak
Sen önce sil evi parlat köşe bucak”


Pazar günü, hızla geçen iki günün ardından, evde yaylana yaylana bir hal oluyorum... Keyiften çatlasam evin işlerini kim yapacak? Sonunda her zamanki gibi en alakasiz yerden temizliğe ve toparlanmaya başlıyorum. Balkondan! Sanki orada yaşıyormuşcasına tüm gün...

Karar ver kadın! Temizlenecek istikamet mutfaktır öncelikle.. Hadisene ileri!

Süpürge, vileda & kovasi ve ben mutfağa doğru ilerliyoruz...Arkada süvari marşını mırıldanan arkadaş, kes sesini yahu!

Önce mutfağın yerlerini elektrik süpürgesi ile süpürüyorum... Sonra buzdolabina doğru bir bakış fırlatıyorum... Sonrasında bir anda bir baş dönmesi... Bir beyazlık ... Neler oluyor anlamadan...

Kendimi başka bir alemde buluyorum...

Fallar alemi...
Orada konuşmalar başlıyor..
Olay benden bağımsız gelişiyor...
Film gibi izliyorum...

İS: Nereden düştün arkadaşım şimdi bu aleme? (İçimden bir ses bana sesleniyor)


Tam cevap verecekken , başka bir ses çıkıyor aradan.. Sanki bir çingene gibi...

Ç: Buzdolabinin üstünden bee abim..

İS: O ne şimdi yahu , ne alaka?

Ç: Aylarca biriktidiğim falım sakızlarının kağıdı be abi! Atmaya kıyamadım! Hepsi buzdolabinin ustundeki magnetlerin altında , yanında, ucunda... Gelecekten haber getiriyorlar sanki...

İS: Seni Allah’ın cezası.. Nasıl bir iştir bu, ne alaka?

Ç:Ya hiç sorma , hiç anlatamam , utanırım be abim...

İS: Ya söyle be kızım, neyin nesiymiş?..

Ç: Tamam o halde yazayım sana ha? Öyle daha az utanırım

İS: Tamam be canim ,sen yaz da yeter ki anlayalim

Ç: Diyor ki bir tanesi

Bir gençle tanışacaksın
Kaderinle barışacaksın
Size ait mini butikte
Onunla çalışacaksın


İS: Vay vay vay, demek maniler var bu şekilde... Neymiş (kahkahalar) ? Kızımız fallara gönül bağlamış... Mini butik otel sahibi delikanlı ile iş ortaklığı yapacaksın....Onun gönlünü çalacaksınmıymış mış mış da mış?...

Ç: Aman be abim utandırma dedik ya bee ,dur bu da var ama:

Beş güzel ev alacaksın
Kira zengini olacaksın
Koş piyango bileti al
Bu kez şansı bulacaksın


İS: OOO işin rengi değişti şimdi... Demek piyango talihlisi gayri menkul sahibi kadın olaraktan kira yiyeceksin... Sen sperm bankasından çocuk da yapmaya kalkışırsın şimdi...Kız yoksa geleceğin Manukyan’ı mı olacaksın ? Tövbe deee...

Ç:Dur dur aslında esası bu !

Mal dersen mal, iş dersen iş
Hep özel okullara gitmiş
Gençliği hızlı geçmiş ama
Şimdi hepsine tövbe etmiş


İS: Kim bu huzuru arayan arkadaş? Bak demek ki senin de tövbe demenin vakti gelmis...Ama bu arkadaşın da içi geçmiştir şimdi tövbeler ettiyse... Sütlerden ağzı yanmışsa senin gibi yoğurdu üfleyerek mi yiyecekmiş?

Ç: Abim ayıp ettin şimdi ama benim nerem yoğurt...Sensin yoğurt be abim..
Sen beni dinle karlı çık abim...

Bu akşam bir hayale dal
Kalbini denizlere sal
Rüyanda git onun yanına
Elini tut ve öyle kal


İS:Ha be kız! Bu çok güzel bak...Kimse o artık gidersin yanına anca RÜYALARDAAAA...

Sen bu gidişle... (kahkahalaaar)

Ç: (Ağlamaklı) Neden bu kadar dalga geçtin be abim? Yüreciğin de mi yoktur?

İS: Yok be kız, dalga geçiyorum işte .. Sen de ne hemen darıldın? Hadi devam et , söz dalga geçmek yok...
Ç:
Karşınızda berrak bir deniz
Su , aşkınız gibi tertemiz
Dalgalar kıyıya vururken
Siz konuşup güleceksiniz


İS: Oh oh ne ala... Oturursunuz kumlara...Koyarsınız yanınıza kahverengi şişeli Efeslerinizi, çatarsınız keyfinizi bee...Bak en çok hoşuma giden bu oldu şimdi..Heyyy yavrum heyy...

Ç:
Irmağa son durak okyanus
Okyanusun içinde bir yunus
Onun gözleri konuşunca
Sen aşkı haykırır gibi sus



İS: Kız sen beni deli ettin! Aç bakayım şu buzdolabini... Aç iki bira, iki nefes alalım.. Hey yavrum heeyyy
Falımız fallanmış işte... Ne desen nafile...


Bir anda kendime geliyorum...İç ses nerede , yoksa çingene mi oldum da çiçekleri sahipsiz mi biraktım, neredeyim ben hay Allahım diyerek etrafıma şaşkınca bakıyorum...1 saat geçmiş neredeyse ve ben hayaller alemine benimle geçememiş ve gerçek dünyada iş yapmayı bekleyen süpürgem ve viledam ile göz göze geliyorum...Onlar da bana bir mani okuyacaklarken onlara mani oluyorum...
Gelin gerçek dostlarim...
Nankör tozlara, pisliklere son!
Ev işi nankör...
Kedi gibi mübarek

Sevinçle ev işi yapıyorum... Bu da fallara kalsa işimiz zor...Ama yine de bunun için de bir şeyler uydurmayı ihmal etmiyorum...

Haydi ev işine
Tak viledayi peşine
Görecek seni pek hamaratsin
Onunla dünya gezisi yapacaksın...

Bunu yazarken ne dinledim?
Digiturk NuJazz (Kanal 436)
**Nutropic – We’ve got IT